Cihan SOFUOĞLU
cihansofuoglu@oncekultur.com
Mahkeme
01/10/2018 Sonucu belli bir davanın son
duruşması için ticaret mahkemesindeydim. Karar duruşmasıydı. Sözleşmesinde
imzam bulunan kredi kartı dört yıl önce ayrıldığım şirkete aitti ve kredi kartı
sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imzam vardı. Şirketten ayrılırken
şirketin kullanımıma verdiği kredi kartını şirkete iade etmiştim. Ayrılışımdan
yaklaşık iki yıl sonra aynı kredi kartı sözleşmesine bağlı başka bir kartın 50
bin TL borcu ödenmeyince şirkete ve müteselsil kefil olarak bana dava açılmıştı.
Mahkeme bilirkişi raporu istemiş, Bankacı Hukukçu bilirkişi kredi kartını
kullandığıma, menfaat sağladığıma dair hiçbir belge-kanıt olmaması, nedeniyle
lehime rapor vermiş, ancak bankanın itirazı üzerine ikinci bankacı hukukçu
bilirkişi, birinci raporun tam aksine aleyhimde karar vermişti. Banka güçlüydü ve güçlü her
zaman haklıydı. Mahkeme birinci raporu
dikkate almamış, ikinci raporu dikkate alarak beni suçlu bulmuştu. Daha da garip olan, her
ikisi de bankacı – hukukçu olan iki ayrı bilirkişinin birbirine 180 derece zıt
rapor hazırlamış olmasıydı. Burası Türkiye’ydi ve bu
durum şaşırtıcı değildi. Mahkemeye epey erken
gelmiştim ve mahkeme saati de epey sarkmıştı. Bir kenara oturmuş, telaşla bir
davadan diğerine koşturan avukatları,
genelde huzursuz, tedirgin, mutsuz yüzleri ile düşünceli, başları öne
eğik insanları izliyor, yüz ifadelerinden anlamlar çıkarmaya çalışıyordum. Bu
benim kendi kendime geliştirdiğim bir oyundu ve aynı şeyi sokakta da yapardım. Yanıma birinin oturduğunu
adamın kendi kendine mi bana mı olduğu belli olmayan konuşması ile fark ettim.
Temiz giyimli, 50-55 yaşlarında, giyiminden ekonomik sorunu yok gibi bir algı
bırakan, düzgün konuşmasından da eğitimli olduğu anlaşılan biriydi. Bana anlatıyordu, o zaman
kulak kesildim, “35 yıllık evli olduğunu, çocuklarını okutup iş güç sahibi
yaptıklarını, iki kızından iki torunu olduğunu, eşinin tutumlu, becerikli,
temiz, bakımlı olduğunu, hep ona destek olduğunu, birbirlerine âşık olmasalar
da anlaşarak ve isteyerek evlendiklerini, birlikte sıkça tatile gittiklerini,
ekonomik sorunları olmadığını, evleri arabaları olduğunu, borçları harçları
olmadığını, hatta bir köşede üç-beş kuruş birikimleri bile olduğunu” anlattı. “Dışarıdan
bakanlar evliliğimize gıpta ile bakarlar” dedi. “Tebrik ederim” dedim,
“Boşanıyoruz“ dedi. İlk önce algılayamadım,
“Nasıl?” dedim gayri ihtiyari. “Boşanıyoruz” dedi. “Ama nasıl olur, eşiniz zor
bulunur birisi anlattığınıza göre, sorun sizde mi, ne bileyim içki-kumar, ya da
başka bir kadın mı var” dedim. Şaşkındım. Gülmekle ağlamak arası bir
ifade belirdi yüzünde, artık her hareketini çok dikkatle izliyordum. Elleri
titriyordu, sağ eli cebine gitti, bir şeyler arandı, “Sigarayı bırakalı 3 yıl
oldu, ama canım çok sıkıldığında ceplerimde sigara arıyorum” dedi ve devam
etti, “Ne içki, ne kumar, ne başka kadın, ben evine ailesine bağlı bir insan
oldum hep, sırt sırta verip bu günlere geldik biz” dedi. “Çok özür dilerim, ama ben
hiçbir şey anlamadım, şaşkınım” dedim. Bir süre sustu, birkaç kez üst üste yutkundu, konuşmaya
başladığında sesi çatallaşmıştı. “Sevgi oluşturamadık
aramızda” dedi, “her şey mekanik” Yine anlamamıştım,
“bağışlayın ama ben hala anlayamadım” dedim. “Haklısınız” dedi “anlamak
ta anlamamakta hem çok zor, hem çok kolay, ben istedim ki birbirimizi koşulsuz
sevelim, varsın bazı akşam sofrada yemek olmasın, kirli gömleklerin temizini
seçip giyeyim, varsın yatak çarşafı birazcık ter koksun, birbirimizi sadece ve
sadece biz olduğumuz için sevelim, şartlara bağlı olmadan, nasıl anlatayım, hatalarımızla,
eksilerimizle, artılarımızla, tüm bunların dışında ve ötesinde annemizin bizi
sevdiği gibi, hesapsız, beklentisiz sevelim ama olmadı, hep aramızda görünmeyen
bir duvar oldu, ve o görünmeyen duvar evliliğimizin üzerine yıkıldı” “Kusura bakmayın ama yine
anlamadım” dedim. “Bana göre evlilik mekanik
ya da matematiksel, iki kere ikinin hep dört ettiği bir şey değil” dedi.
“Mesela bir bardak kırıldığında ses yükselmesin, 10 siparişten biri unutulunca
dokuz alınan unutulup alınmayan bir siparişin hesabı sorulmasın, eksik yanlarımızı sevgi doldursun
isterdim, ama olmadı, küçük tartışmalarla başlayan huzursuzluklar inatlaşmaya,
benlik kavgasına döndü” Telaşla ayağa kalktı,
koridorun sonuna odaklandı, tekrar yerine oturup başını eğdi. Bir bayan avukat,
yanındaki ellili yaşlarındaki bir kadına hararetle bir şeyler anlatıyor, yaşına
göre alımlı, bakımlı kadın avukat hanımı dinlemiyor, hatta duymadığı çok belli
oluyordu. Eşi olduğunu anladım. Şaşkındım, düşüncelerim
iflas etmiş, kelimeler ihanet etmişti. Aile mahkemesi mübaşiri iki
ismi çağırdı, yanımdan kalkıp mahkemeye salonuna doğru yürüdü, beni çoktan
unutmuştu, belki de bana değil kendi kendisine anlatmıştı. Önce bayan avukatla
yanındaki kadın, sonra kendisi mahkeme salonuna girdiler. Saatlerce
düşündüm, vardığım sonuç şuydu; “Sevgi
varsa her eksik tamam, sevgi yoksa var olan hiçbir şeyin önemi yok” |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
İlahi Adalet - 05/08/2018 |
Uzun yıllardır tanırım, evli, dört çocuk babasıdır Salih. (adını değiştirdim, gerçek adı Salih değil) |
SÖZDE DİN ADAMLARINA - 23/07/2018 |
Gerçek din adamlarını tenzih ediyorum, İslam coğrafyasının içinde bulunduğu durumdan, siz, sözde din adamları sorumlusunuz. |
MEMLEKET GİBİYİM - 08/01/2018 |
Bir rulo tuvalet kâğıdı sehpada duruyor, burnum bakımsız cami tuvalet çeşmesi gibi akıyor, burnum sanki büyüyüp iki katı oldu, silmekten kızardı. |
SOSYAL MEDYA MAYMUNLUKLARI - 06/10/2017 |
Çağın hastalığı mı, yoksa çağın mucizesi mi? Kesin olan bir şey var, ikisinin arasında bir yerde değil! Ya hastalık, ya mucize! |
MUSUL, KERKÜK, KUZEY IRAK, DIŞ POLİTİKA - 19/09/2017 |
Dış politika sanattır, satrançtır. |
ÜLKEMDEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ - 04/09/2017 |
Terör Örgütü bol bir ülkeyiz… |
SİZDE TEKSAS TOMMİKS KİTAPLARI VAR MI? - 30/08/2017 |
Altmışını devirdikten sonra nereden çıktı diyeceksiniz biliyorum, dersiniz siz. Hayır, henüz ikinci çocukluk evresine ulaşamadım. |
İLK ŞAPLAK VE SONRASI - 15/08/2017 |
Ebenin popomuza vurduğu şaplakla başlayıp, imamın pamuk tıkaması arasında geçen süreyi yaşam olarak adlandırıyoruz. |
ARANIYOR ! - 30/05/2017 |
Mumla mı arasak? Projektör mü yaksak? Gözümüzü kapatıp mı arasak…? Olmayanı aradığımızı bilip aramaktan vaz mı geçsek? Ama Türkiye Cumhuriyetinin değişmesi dahi teklif edilemeyen ikinci maddesi çok açık! Ne diyor Anayasa? |
Devamı |