• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/index.php?stype=lo&lh=Ac8dWUoq1V36L4Hy
  • https://twitter.com/
Ö/K Facebook

Ö/K Twitter


Ö/K You Tube
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Saat
Takvim
GAZETE
Önce Kültür/Yazarlar
Gazeteler
Türkçe Müzik
Yabancı Müzik
Sinema
TV YAYINLARI
A24 Gayrimenkul

Tarih/Belgesel
İstanbul: Fatih Aldı, Vahdettin Kaybetti, Atatürk Kurtardı  


Bennett'in Mustafa Kemal'e Suikastle Görevlendirdiği İngiliz Ajanı Mustafa Sagir'in 1921'de Ankara'da Yakalanışı


Türk Devrimi'ne Karşı İngiliz Palavralarına Özgün Belge ve Bilgilerle Yanıtlar


II. Abdülhamid Dönemi'nin Bilinmeyenleri - 1. Bölüm


II. Abdülhamid Döneminin Bilinmeyenleri - 2. Bölüm


Harf Devrimi'nin Yerli ve Milli Kökleri, 1. Bölüm


Harf Devrimi'nin Yerli ve Milli Kökler-2


1945'ten Günümüze, Ulus-Devlet'e yönelik Etnik Bölücülüğe Meşruiyet Sağlayan İç ve Dış Odaklar


Küreselci Emperyalizmin Ulus Devlet Düşmanlığı, Etnik bölücülük ve Tek Dünya Devleti Düşleri


"Hilafet İngilizlerin İsteğiyle Kaldırıldı" Yalanını Çürüten Belgeler-1


"Hilafet İngilizlerin İsteğiyle Kaldırıldı" Yalanını Çürüten Belgeler-2


Atatürk'e ve Türk Tarih Tezine Kafatasçı Irkçılık Suçlaması Yapanlara Yanıt


Belgelerle 1925 Şeyh Said İsyanı
Musul Sorunuyla İlgisi | 1924 Ağustos Nasturi Ayaklanması l Şeyh Said İsyanı ve Hilafet |Türk Ordusu İçinde Örgütlenmiş Ayrılıkçı Kürt Kökenli Subaylar ve Gizli Azadi Örgütü | Seyit Abdülkadir ve Suçortaklarının İngiliz Ajan Mr. Templeton Olarak Tanıdıkları İstihbaratçıyla İlişkileri | Bastırılmasında Ordumuzun Yanında Yer Alan Bölge Aşiretlerinin Çabaları | Şeyh Said'in Hilafet Propagandasına Karşı, Adalet Bakanı Seyid Bey'in Onbinlerce Bastırılan Hilafetin Kaldırılması Konulu Kitapçığının İsyan Bölgesinde Dağıtılması | İsyancılardan Biri Bağırıyor: "Yaşasın Kürtlük!" İdamı İzleyen Diyarbakır Halkı Topluca Haykırarak Ona Yanıt Veriyor: "Yaşasın Cumhuriyet!" | Rauf Orbay: "Şeyh Said,.. 1914'te de Devlete Karşı İsyan Etmiş, Rus Konsoloshanesine Sığınmış, 1. Dünya Savaşı Arifesinde Rusya Hesabına Çalıştığı Sabit Olmuş, Müseccel (Sabıkalı) Bir Mahluktu.


Barzani aşiretinin emperyalizm ve siyonizm ile ilişkileri; Atatürk'e ve Türkiye'ye ve Türklüğe Düşmanlığı-1


Barzani aşiretinin emperyalizm ve siyonizm ile ilişkileri; Atatürk'e ve Türkiye'ye ve Türklüğe Düşmanlığı-2


"Ilımlı İslam" ve "Siyasal İslam" projesinin; belgeleriyle tarihsel kökenleri

- Türkiye'nin NATO'ya üyelik başvurusuyla ilgili gizli görüşme tutanakları
- Kimler neden ve nasıl Atatürk İlkeleri'ni hedef aldı?



31 Mart 1909 Asker Ayaklanması


Türkiye'ye yönelik psikolojik savaş yöntemleri



Milli Mücadele'ye Karaçalanlar 7. Bölüm:
Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu dergisinde C.R.Atilhan, Nihal Atsız, Rıza Nur makaleleri.


Milli Mücadele'ye Karaçalanlar 8.Bölüm: 
"N.F.Kısakürek ve C.R.Atilhan'ın M.Kemal'e Suriye Cephesinde İngiliz Ajanlığı ve İhanet İftirası.

Amerikan Kültür Emperyalizmi ve 1949 Fulbright Antlaşması...
-Türk Eğitim Sistemi ABD ve CIA güdümüne nasıl sokuldu?
-İkili antlaşmanın 13.03.1950 tarihinde yapılan Meclis görüşmesinde hangi vekiller evet oyu verdi, hangi vekiller oturuma katılmadı ?
-TBMM'de kabul edilen antlaşmanın gerekçesi neydi ?
-Fulbright burs programında CIA'nın örtülü operasyonlarına ilişkin itiraflar ve belgeler.



Suriye'de yaşananlar BOP'un bir sonucu mu?


Tunceli harekatına yönelik iftiralara yanıtlar


Türkiye'ye yönelik "Dersim İftirasına" yanıtlar


Türkiye,1990 sonrası hangi odaklarca, niçin ve nasıl hedef alındı?


1945-1990 arası ABD-Rusya Soğuk Savaş Dönemi; Küreselci Emperyalizmin SSCB’yi Yıkma Çalışmaları


12 Eylül’den günümüze ABD’nin Türkiye’ye biçtiği yeni rol


"Atatürk'ü Ankara'da 2 tabur işgalci İngiliz askeri selamladı" iddiasına; belgelerle son nokta


"Atatürk'ü Ankara'da İngiliz askeri selamladı" iddiasına yanıt


Cumhuriyetin yerli ve milli kökleri-Laiklik


Vahdettin'in kaleminden Milli Mücadele'ye, Atatürk'e ve Türklüğe iftiralar


Milli Mücadele'ye Karaçalanlar: Rıza Nur


Rıza Nur; Nihal Atsız; Kadir Mısıroğlu İlişkileri

Milli Mücadele'ye Karaçalanlar, 11. Bölüm
Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü'ye yönelik iftiralar, kimlerce ne zaman başlatılmış; nasıl yayılmıştır



Kazım Karabekir'den Fevzi Çakmak ve Atatürk'e iftiralar


Kazım Karabekir'in Suçlamalarına Atatürk'ün Verdiği Yanıtlar


Karabekir - Atatürk Düellosu - 1933 - Özgün belgelerle


Karabekir - Atatürk Düellosu-2


Karabekir - Atatürk Düellosu-3


Kazım Karabekir'in Atatürk'ün ölümünden sonra yönlettiği suçlamalar ve yanıtları


Karabekir'den Atatürk ve Yakın Çevresine Müslüman Türkleri Hristiyanlaştırma suçlaması


K.Karabekir'in Atatürk'e: Türkiye'yi Bolşevik yapacaktı, Amerikan Mandası yapacaktı, Halife olacaktı vs. iftiraları ve Birincil Kaynaklardan Özgün Belgelerle Çürütücü Yanıtlar.


Atatürk'e yönelik "İngiliz ajanı" iftirasına belgelerle yanıtlar


Vahdettin neden kaçtı ? Çoğunu ilk kez göreceğiniz belgelerle...


Vahideddin'in ABD, İngiltere, Fransa devlet başkanlarına gönderdiği mektuplarda, bildirilerinde ve anılarında Türklüğe yönelttiği iftiralar ve "Vahideddin dünyanın en dürüst adamıydı, hazinesini götürmeyip millete bıraktı" yalanını çürüten gerçekler

1-TBMM Gizli Oturum Tutanaklarında Vahideddin.
2- G. Jeaschke'nin "Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri" ve "Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi"ndeki yalan, yanlış vs. uydurmalarıyla Vahideddin'in kaçışına ilişkin gerçeğe aykırı iddialar



Rıza Nur ve K.Karabekir'in, Atatürk'e karşı söylem ve eylem birliği


27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi - Amerika


19 Mayıs

"Üçler Misakı" nedir?
Milli mücadele tarihimizde nasıl bir yere sahiptir?
Kimler tarafından imzalanmıştır?
Kimler tarafından; ne zaman ve nasıl çarpıtılmıştır?



Üçler Misakı - Milli Mücadele Kararı - Fevzi Paşa, Cevat Paşa, Mustafa Kemal Paşa
19 Mayıs Devlet Operasyonu , "Erenköy Konseyi" uydurmaları ve karartılan "üçler misakı" gerçeği...



Osmanlı Devleti l. Dünya Savaşı'na niçin ve nasıl girdi?


l. Dünya Savaşı'nda, gizli anlaşmalar ışığında; İttihat-Terakkiı, Atatürk ve Almanya arasındaki ilişkiler, çelişkiler, çatışmalar


Müttefik sanılan Alman İmparatorluğu'nun Osmanlı İmparatorluğu'nu sömürgeleştirme ve parçalama planları


Atatürk'ün "Türk Tarih Tezi"
Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa'da varolmuş Türk medeniyetleri



30 Ağustos Zaferi


Lozan Antlaşması'na yönelik iftiralara, çoğunu ilk kez göreceğiniz, özgün belge ve bilgilerle yanıtlar



İngiliz meclisi Lozan'ı onaylamak için niçin yaklaşık 1 yıl bekledi?

Tamer UYSAL
dostelidosteli16@gmail.com
ŞEHİR VE ÜTOPYA
14/02/2021

Bursa, Bayburt ve İzmir… Üç  kent.. Yaşamımda yer kaplamış bu üç kentin hiçbiri benim için ütopya değildi. Geçmiş ve gelecek; kayıplarımız ve beklentilerimizdi bizim ütopyalarımız…

-1-

"Büyük şehir insɑnını büyüleyen ɑşktır, ɑmɑ ilk bɑkıştɑ değil, son bɑkıştɑ ɑşk." Walter Benjamin

1940’ta Nazilerin eline düşmemek için intihar etmesi Walter Benjamin'in yaşamını dramatik hale getirmiştir ancak yapıtları yaşadığı sanayi devrimi sırasında düşünceleri de oldukça ilginçtir. O dönem aydınları arasındaki hiçbir şey umut edildiği gibi olmamış yaygın olan melankolik yaklaşım yapıtlara da aynı şekilde umut ve hayal kırıklığı biçiminde yansımıştır. Das Passagenwerk (Pasajlar) adındaki kitap Walter Benjamin'in kentler ve kültürel gelişme arasındaki ilişkileri ele alan bu alandaki nadir yapıtlardan biridir. Aragon'un 1919’da opera pasajının yıkılacak olması üzerine yazdığı metin, “bu pasaj için ’insan akvaryumu’ (yani, bugüne ait bilmecelerin çözüldüğü düne ait bir kalıntı) demesi, Benjamin açısından büyük bir ilham kaynağı olmuştur”... Edebiyat eleştirmeni N. Gürbilek kitapla ilgili olarak bir konunun altını çiziyor ve "Walter Benjamin, geçmişi sonraki kuşaklara aktarılacak bir hazine olarak değil, bir enkaz olarak görüyordu." diyor...

Ütopya konusu ve ütopik yazın alanı oldukça geniş... Miguel Abensour “Ütopya”da iki ismin bu alana katkılarını ele almıştı: "Projemiz daha ziyade ütopyayı yazgısının iki güçlü anında kavramak: Önce şafağında, sonra da Walter Benjamin'in felaket dediği en son tehlike karşısında." diyordu… Paris özelinde -ki sanayileşmenin başlarında burjuvazi açısından (Haussman vs.) Paris Komünü dolayısıyla özel bir kentleşmecilik plânı alanına- konu olmuştur. "Pasajları flaneur'le ilişkilendirirken, Walter Benjamin'in şiirsel düşüncesi bu mekânı flanörün gezintisinden koparır ve phalanster'in sokak-galerisiyle ilişkilendirir." der Abensour (S.64, L'Utopie de Thomas More a Walter Benjamin, Versus Kitap)...

Sosyalist ütopyacı C. Fourier’in ortaya attığı bugün artık pratikte önem kazanmaya yer edinmeye başlayan perma kültür alanıyla yakın ilişkili ütopik bir kavramdı falansterler... Toplu yaşam alanı tasarımı bir toplu yaşam modeli...Doğa ile üretimi barıştıran... Flaner yani flaneur'ün sözlük anlamı ise boş boş gezinmek sürtmek demektir. Ancak Baudlaire'in kullandığı anlamda "şehri deneyimlemek için sokakları yürüyerek gezen kişi" demekti. Şairin türettiği anlamda... Çünkü Pasajlar’ın etrafında döndüğü merkezlerden bir diğeri, Baudelaire ve özellikle de onun en meşhur eseri “Kötülük Çiçekleri” idi...

Bu konuya nerden geldim... Bursa sokaklarında dolaşıyorum... Bursa'da kentleşme konusunda ipin ucu kaçmış... Şehirde son yıllarda tek tek uluslar arası oteller açılıyor. Hilton, Sheraton, Divan şu bu... Pazarlama alanında pek başarılı olamadıkları için yabancılara da "buyrun gelin" denilmiş... Belli ki kent turizm için elverişli varsayılıyor... Benim 25 yıllık yerel yönetim çalışmaları sırasındaki gözlemim de bu yönde… Tabi bunda diğer ekonomik faaliyet alanlarında maliyetlerin yüksek olması ve kapsam gerektiren (arge vs.) teknik altyapıda yeterli birikimin olmaması da etken... Yani işin kolayına kaçanlar için imdi yağlı kapı: Turizmcilik... Bu yüzden bu alana teşvik de çok olmuştur hep... Ancak turizmle gelişmiş bir ülke örneği ise pek yok o başka...

 

İşte böylesi bir kentin sokaklarında dolaşıyorum...Önce ver elini Pazar Pazarı. Doğduğum, çocukken gezindiğim sokakları, binaları resimliyorum... Bir eski dosta rastlıyorum: “Ne yapıyorsun Tamer resim mi çekiyorsun” diye soruyor... "Bilmiyor musun ben karışık adamım" diyorum... Şakasına gülüyor. "Bilmem mi."… Pazarcıların atışmacıları: Biri karşı sergiciye "Yaşa Vatan Yaşa Millet dersiniz" diyor ve ekliyor: "Ama düzelten gene sizsiniz..." Gülmem mi...

Ve bir ihtiyar amca denk çıkıyor karşıma... Büyük şans... Ona da çay ısmarlıyorum: "Oğlum yanlış anlama" diyerek başlıyor... Belli ki bu yaşına rağmen mahalle baskısının gadrine uğramış, o yüzden tedbir alıyor... Buyur amca diyorum... Başlıyor. "Bunların akılları almıyor amma..."

S.Merinos'un kapatılmasından dem vuruyor... Oh be diyorum içimden. Uzun zaman oldu, aklı başında bir insana denk gelmiş olmanın huzuru var şimdi bende. Dağ yöresinden olup da böyle düşünmesi daha da şaşırtıcı oluyor benim için... Çünkü orası Bursa'da o malum çevrenin seçimlerde neredeyse -tulum-lar çıkarttığı bir bölge...

Bir daha görüşmek umuduyla vedalaşıyoruz...

Bir işadamı hayat hikâyesini anlatıyor;  memleketimin yeşiline benziyor diye kalkıp Bursa’ya gelmiş Karadeniz’den. Sanırsınız ki çevreci falan olup bu işlerle uğraşacak ama bakıyorsunuz girdiği  işe: İnşaat.

Bu Bursa örneği…

“Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.”

(İçe Kapanış, Kötülük Çiçekleri, Charles Baudelaire)

-2-

Bursa’nın yeşili Karadeniz’in yeşili ile tabi mukayese edilemez. Ama iç Karadeniz; Bayburt hariç mesela…

1980’lerin sonları... Acemi birliğinden dağıtımım Trabzon’a yapılmış 3 gün orda misafir edildikten sonra Bayburt’a dağıtımımızı çıkartıyorlar. İlkbahara girmişiz. Terminalden bir otobüse bilet alınmış en arka koltuklarda 5 kişilik.  Astsubay beni işaret ediyor: “Bunlardan sen sorumlusun eğer bir şey olursa” diyor tehditvari... Aynı şefkati İstanbul’la Bayburt’taki subaylardan da görmüştüm nedense. Bir tanesi özellikle takmıştı bana. Onun tavrı çok açıktı zaten: "Sen terörist misin lan!" şeklinde hitap etmişti bir defasında, bunu hayatım boyunca unutamadım.  Adamın yüzünü bir daha görmemek için sıhhiye ihtiyat subaylarından biriyle anlaşmıştık da tezkereyi revirde alıp terhis olmuştum. Ben ve arkadaşımı mahkemeye vermiş cezanın azlığını yedirememişti kendine. Zira biz ikimiz de garnizon komutanının yanındaki kısa dönemlerdendik. Bayburt’u böyle anımsarım.

Bir de şu “Bayburt Bayburt olalı” diye anlatılan Bayburtlu hikâyesiyle. Başka o yıllardan aklımda kalan bir şey yok . Olmadı. Küçük bir yerdi Bayburt. İlk indiğimizde kışlaya teslim olmamış şehri tanımak için bir otele yerleşmiştik. Şehir dediysem metropolde yaşayanların aklına gelecek türden bir şey değil. İki tane bina vardı bomboş Bayburt arazisinin orta yerinde ikisi de terk edilmiş… Biri hemen askeriyenin yanında tuğla fabrikası diyorlardı. Almancıların yaptığı sonra işletemediği. Kapanmış. Diğeri de bir un fabrikasıymış. Sonra yıllar geçti aklımda ne Bayburt kaldı ne de oradan hatırlamak istediğim herhangi şey. Askerde önüme savılan törenlere ilişkin görevlerimi anımsıyorum bir de. Dini bayramda şeker tutma, milli bayramda şiir okuma gibi. Bayburt merkezinde yol kenarına kurulmuş kürsüde şiir okuduktan sonra Bayburtlu bir amcanın ellerini arkasına kavuşturmuş dikkatle beni dinlediğini farkettim. Bu şiir okuma faslından sonra aşağıya bakınca gözgöze gelmiştik beni alkışlarken "heyecanlandın evlat" falan demişti. Onu unutamadım bir de. Yaptığım sadece bir roldü o zaman aslında o kadar... Adı zikredildikçe sağda solda bu da aklıma gelir.

Bayburt. Tutucu bir yer.

Bayburtlular hemşericilik aklıyla belki savunabilirler: "Bayburt çok büyüdü gelişti eski Bayburt değil" falan diye. Bu mahrumiyet bölgesinde neyin açılışıdır ne açılabilirdi ki başka. Bayburt’ta... Bayburt Bayburt’tu işte... Bursa’da yaşadığımı öğrendiklerinde yeşil ve güzel bir yer olduğunu söylerlerdi Bayburtlular hep. Çoğunun aklı dışarıda ve çoğu da göçmendi zaten. Üniversite açılmış şehir dışa biraz genişlemiş ama hiçbir yerde Bayburt’la ve üniversitesi ile ilgili bir haber duyulmuş muydu sanmam. Sıradan bir “tabela üniversitesi” işte. ANAP’ın geçmişte yol yapıp kendine bağladığı muhafazakâr halkıyla bilinen küçük bir Anadolu kasabası... Yani “Yaban” (hani Y.Kadri’nin romanında milli mücadele sırasında Anadolu’da küçük bir köye yerleşen subayın başından geçenleri anlattığı roman, köylülerin ihtiyat subayına taktığı sıfat, köylüler tarafından yadırganması durumu) ... Ben hep o gözle bakmıştım açıkçası. Belki bana da öyle bakmışlardı. Belli ki herkes birbirine öyle bakmıştı… Sadece bana eşlik eden bir Nâzım şiiri... 

Topraktan öğrenip 
kitapsız bilendir. 
Hoca Nasreddin gibi ağlayan 
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
 

dizeleriyle aklıma geliyor... Bir de şimdi Berhan Şimşek ve Orhan Hakalmaz’ı bilirim Bayburtla alakalı işte onlar kadar… Bayburt gezi direnişinde sesi çıkmayan iki şehirden biri idi (diğeri de Bingöl). Sağ siyasetin siyasetçinin arada sırada çalım sattığı bir yerdi bana göre.

Hep böyle merasimler için muhafazakâr kentlerin seçilmesini yadırgamıyorum artık bu sadece bir taktikti o kadar… Suikast deyince birilerinin sadece fasa fiso deyip geçtikleri Susurluk hadisesi mi akla geliyor.

Türkiye’nin geçmişi bunlara halbuki hiç yabancı değildi. Derin devlet ve kontrgerilla kavramları öyle yeni şeyler değildi. Talat Turhan kullanmıştı ilk olarak, sonra DAS; gizli kurulan Dinamik Ana Strateji örgütü… Hatta Sabri Yirmibeşoğlu "6-7 Eylül olayları Özel Harp işidir muhteşem bir örgütlenmeydi amacına da ulaştı" demişti açık açık. Ajitatör olan adam da valilik gibi makamlara bile ulaşmıştı sonradan. Sonra Paul Henze’nin "Bizim çocuklar başardı" demesi. Fuller in Anadolu’yu adeta bir kıvılcıma bakar barut fıçısına benzetmesi ve tertipler tertipler…

Gazetecilerin tutuklanması hukukçunun katledilmesi bunlar da Rusya’yla yaşanan krizin ardından gündem değiştirmeceydi. Birileri bu işleri üstleniyordu o kadar…
Bayburt mu…  Aynı Bayburt değişen ne olsun ki, ne demişti Nâzım Kuvayi Milliye Dastanı’nda: 

Onlar ki toprakta karınca, 
suda balık, 
havada kuş kadar 
çokturlar; 
korkak, 
cesur, 
câhil, 
hakîm 
ve çocukturlar 
ve kahreden 
yaratan ki onlardır, 
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Bayburt’un il olma hikâyesi 1980’lerin sonlarına rastlıyor. Benim yukarıda anlattığım askerlik dönemime denk geliyor. Şehir hakkındaki “opera tepkisi” rivayeti ise sanırım 90’ların ortalarında Milliyet’te yayınlanmıştı. Ben o yıllarda Zülfü Livaneli’nin bir köşe yazısında okumuştum onu. Livaneli de “Bayburt Bayburt olalı” diye başlayan o ünlü anekdotu bir arkadaşından duyarak aktarmıştı köşesinde. İlginç olan Bayburt’un 4-5 dönem hep aynı 1-2 ismi milletvekili olarak Meclis’e göndermeleriydi. Hepsi de sağ partilerden, liberal ve muhafazakârdılar…

Bu da Bayburt örneği işte…

-3-

“Kapitalizm, toplumsal evrimi ekolojik evrimle tamamen uyumsuz hale getirmiştir.” Murray Bookchin

 Bütün ütopyalar sonuçta dönemi içinde toplumların karşılaştıkları sorunlar için öneri getiren anahtarlar niteliğindedir ve bunu gizli anlatımlar ya da göndermelere başvurarak yapar. Bu düşlerle dünü (nostalji) ve gelecekle ilgili tasarımlarla da (hayal) yarını kapsar.  Her yönüyle ütopya yazını elbette edebiyatta önemli bir alanı doldurur.

“Ütopyalar, çoğunlukla toplumsal krizlere bir yanıt olarak ortaya çıkarak toplumların dönüşümünü amaçlarlar.” diyor Sadık Usta (S.40, Türk Ütopyaları, Kaynak Yayınları). Ancak Abensour’un “Ütopyadan yoksun bir toplum, tam anlamıyla totaliter bir toplumdur.” sözünü sırf totaliter toplumlar için sarfettiği iddia edilmemeli…

“Ütopya sözcüğü, bildiğimiz gibi, bir kelime oyununun ürünüdür. Yunancada, yer/mekân anlamına gelen ‘topos’un başına olumsuzluk takısı eklenerek icat edilmiştir: U-topos, olmayan yer, yok-ülke.” (Ütopyalar Dizisi, Kaynak Yayınları) 

M.A.Kılıçbay, Leviathan’a (Thomas Hobbes) yazdığı önsözde ise şöyle diyordu: “Her ütopya , bir cennet veya bir cehennem senaryosudur ve modelini haritada terra incognita diye gösterilen yerlerden alır.” Yani bilinmeyen yerlerden… O sebeple keşifler çağı olarak anılan 15 ve 16. Yy’da Avrupalılar için Asya ve Amerika terra incognita olmuştur. Keşif bekleyen deniz ötesi topraklar bilhassa adalar ise Avrupalı yazarlar için birer ütopya konusu…

Tıpkı Beydeba gibi, Ezop gibi, La Fontainne gibi Yaşar Kemal, Fakir Baykurt’u da edebiyatımızın fabl ustaları kabul etmek gerekiyor. Çocukluğumda okuduğum Y.Kemal’in “Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca”sı ile Fakir Baykurt un “Sakarca” adlı çocuk kitaplarını bu kategoride saymak yanlış olmaz… Bu iki ustanın andığım yapıtları hem hayat görüşümü şekillendirmiş hem de bana kitap okuma alışkanlığını aşılamışlardır.  Zülfü Livaneli’nin “Son Ada” adlı romanını okuduğumda üniversite yıllarında okuduğum Cüneyt Arcayürek’in o yıllarda kaleme aldığı “Ku-de-ta” adlı roman aklıma gelivermişti. C.Arcayürek ve Z.Livaneli iki ayrı ada hikâyesi anlatmıştır.

Kudeta (Coup d’Etat), hükümet darbesi anlamına gelen Fransızca bir sözcüğün okunuş şekli idi. Düşsel bir adada geçen olayları anlatır. 1985’te yayınlanan kitap 12 Eylül askeri darbesinden sonra sivil yaşama geçişi anlatır: Serbest piyasa, özelleştirme, liberalizm uygulamaları vs.

Son Ada ile ilgili tabi ki tavsiye edilmesi kadar Y.Kemal’in kitaba yazdığı önsözdeki  “Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir.” şeklindeki övgü dolu sözler alıp okumamda etkili olmuştur. Livaneli’nin 2008 yılında yayımlanan romanında anlatıcı “son sığınak, son insani köşe” dediği bir adaya sığınıyor.

Ada birlikte üretip (fıstıkçamı) kazancın paylaşıldığı ütopik bir adadır. Başta sessiz kendi halinde insanların yaşadığı (40 hane)  bir diktatörün gelmesiyle değişmeye başlıyor. Kötüye giden ve en sonunda adanın doğal dengesinin de bozulmasına yol açan olaylar (martıların öldürülmesi, zehirli yılanların ve tilkilerin çoğalması) ekseninde distopik bir hikâyeye dönüşümünü anlatıyordu. Roman için, “Toplumun ve doğanın kendi dengelerini bulacağı, daha doğrusu bulması gerektiği üzerinde yoğunlaşıyor. Eğer bu dengelere müdahale etmeye kalkarsanız, sonuç felakete varıyor; hem doğa mahvoluyor hem insan.” diyordu Livaneli. 

Her iki roman dönemin siyasal ve toplumsal yapısını hicveder. İlki 80’li yıllar ikincisi yakın siyasal tarihimizi. Ütopyadan distopyaya dönüşen iki romandaki ortak başka bir özellik de tıpkı Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt’un başvurdukları gibi hayvanları kişileştirmeleri olayların içine katmalarıydı:

“Herkes özgür olacak, insanlar, tavşanlar, yılanlar diledikleri gibi yaşayacaklar, aralarında tartışacaklardı. ‘Ada için ne düş’ dedi.” (Kudeta, S.138). Her iki romanda da tavşanlarla, tilkilerle, yılanlarla savaşıyordu ada halkı…

Birçok mekânda geçen ütopya türleri var: Ada, kıta, gökyüzü...

En bilinen iki ada hikâyesi Platon’un aktardığı “Atlantis” ve F.Bacon’un yazdığı “Yeni Atlantis”ti. En son okuduğum ada ütopyası (distopyası) ise Bernard Beckett’in “Genesis”i (2006)…

Yakın gelecekteki ütopyaların birçoğu karamsardı ve birer distopyaya dönüşüyordu.  En bilinenlerinden arasında H.Wells’in “Zaman Makinası” Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”, Cormac McCarthy'nin “Yol” (2006) adlı kitapları da sayılabilir.  Her biri aslında post- apokaliptik  (kıyamet sonrası bilim kurgu) hikâyeler… Wells’e göre upuzun yıl sonra (800 bin yıl) iki farklı biyolojik ırk gelişiyordu: Yukarı dünyalılar ve yeraltında yaşayanlar (Morlocklar). Morlockların durumu pek iç açıcı değildi. Beckett’in Genesis (Oluşum) adlı romanı da işte böyle bir gelecek öngörüyor: Büyük savaşlar, çevre kirliliği, iklim değişiklikleri, salgın hastalıklar vs. sonucunda bir adaya sığınan insanların kendi geliştirdikleri androidlerle (yapay zeka) karşı karşıya kalışını anlatan felsefik türde bir distopyası...

Son zamanlarda peşpeşe yeniden yayınlanan 3 deniz ütopyası da dikkate değer: “Sürü” (Frank Schatzing), “Kedi Beşiği” (Kurt Vonnegut) ile “Ada” (Aldoux Huxley). Şimdilerde bunları okumaktayım...

Ada ve ütopya konusu İzmir’i aklıma getirdi.

 

Üniversite’yi 1980’lerde İzmir’de okudum. Vaktimizin büyük kısmı Bornova’da geçerdi. 1997’de babamla hem yakın ziyareti hem not dökümü (transkript) almak için tekrar İzmir’e gittiğimde büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. O yılların İzmir’i şimdiki gibi kalabalık ve gürültülü bir şehir değildi (Şimdi hangi büyük şehir öyle değil ki?). Eli kolu sallayarak yürüdüğümüz o bomboş Bornova caddelerinden karşıdan karşıya geçmek için artık beklememiz gerekecekti. Karşıyaka’da da aynısını yaşadık. Bu defa yolda yürürken insanlarla çarpışır hale gelmiştik.

 

25 yıl sonra babamı kaybettikten sonra yeniden yolum İzmir’e düşmüştü. Çeşme’ye giderken arkadaşımla yol üstündeki İzmir’de duraklayıp dolaşmak içimizden bile geçmemiştir.

 

YANKI magazinsel üslupla siyasi yayın yapan ve okulda da idareciler tarafından takip edilen bir dergiydi.  O yıllar çeşitli dergilere seçtiğim konular basın-yayın ile eğitim sorunu üzerine olurdu. Böyle bir düzine yazı...

 

Öğretim görevlimiz Şadan Gökovalı’nın tertiplediği bir üniversite gezisi sonrası İzmir üzerine de bir yazı kaleme alıp dergiye göndermiştim. Kadifekale’nin bakımsızlığından, çevresindeki düzenlemelerin özensizliğinden falan bahsetmiş ve şöyle demiştim: “Kadifekale’nin çevresine gelişigüzel serpiştirilmiş birkaç çiçekten ibaret görüntü yaratılmış sadece. Gezmek için ne bir yol var, ne hocamızdan başka bir rehber. Ne bu yerlere gereken önemi veriyoruz ne de tanıtımını yapabiliyoruz buraların. Oysa hemen her Avrupa ülkesinin broşürlerinde eser ne kadar yıpranmış da olsa çevresi iyi onun için güzel görünüyor. Adamlar sahip oldukları tarihi eserleri çok iyi koruyorlar, adeta simgeleştiriyorlar.” (Sayı 776, 10-16 Şubat 1986).

 

İzmir’i bir fuar günü avlusunda sabahladığımız sabunsuz Basmane hotellerinden birinden de anımsamadan edemiyorum… Ve sabun isteyince adamdan yediğim fırçayı da unutamam…

 

Uzun yıllar oldu İzmir’e hiç gitmedim bir daha. Sadece İzmir’le ilgili iyi kötü bir şeyler anımsıyorum. Nasıldır ne haldedirler o anımsadıklarım bilmem. Şimdi ise İzmir’le ilgili güzel şeyler duyuyorum sadece. Umarım duyduklarım gibi hepsi daha iyi durumdadırlar şimdi. O zamanlar en azından böyleydiler…

 

Bursa’da restorasyon, renovasyon, restitüsyon vs. adı altında yıkılıp yeniden yapılan eski eserlerin akıbetini görünce İzmir için güzel şeyler temenni etmekten başka aklıma bir şey gelmiyor çünkü…

Ve bu da İzmir örneği idi.

Ütopya şehirlerinin çoğu aşırı kalabalık, sağlıksızlık ve pahalılık (yapı malz.) gibi gereksinimlerle tasarlanmıştı. Yaşam koşulları, hava kirliliği, trafikte harcanan zaman ve park ile yeşil alan yoksunluğu gibi nedenlerle de sadece mekanı değil toplumsal yapıyı da yani bir ideal kenti de hedeflemiştir. Bu ideal fikirlerden hiçbiri hayata geçirilmemiş  olsa da çoğu uygulanan mimari tasarımlara; prefabrik yapılara, yer altı sığınaklarına, çağdaş metropollere, uydu kentlere vs. esin kaynağı olmuşlardır.  

3 kent... Yaşamımda yer kaplamış bu üç kentin hiçbiri benim için ütopya değildi. Geçmiş ve gelecek; kayıplarımız ve beklentilerimizdi bizim ütopyalarımız…



325 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Anadolu'nun Sevgi Dili: Karacaoğlan - 07/05/2021
“Ela gözlüm ben bu elden gidersem Zülfü perişanım kal melul melul Kerem et aklından çıkarma beni Ağla gözyaşını sil melul melul”…
ZEYTİNİME DOKUNMA.. - 05/05/2021
Bursa’nın Simgeleri ve Zeytin
İLGİSİZ BİLGİLİLER, BİLGİSİZ İLGİLİLER… - 04/05/2021
“Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.”
BİNALAR, BİNALAR… - 02/05/2021
İnsanın anayurdu çocukluğudur... Jorge Amado demişti bunu. Çünkü çocukluğunuz evinizdir. Evinizden önce sokağınız mahalleniz yaşadığınız semt oradaki bahçe okulunuz kediler ağaçlar her şey çocukluğunuza aittir.
FAŞİZMLERE ÖYLE ÇOK BENZİYOR Kİ… - 28/04/2021
Erbil Tuşalp ve “İslâm Faşizmi”
KUDÜS… EY KUDÜS - 03/02/2021
“Seni unutursam, ey Kudüs Sağ elim hünerini unutsun Eğer seni anmazsam Dilim damağıma yapışsın” MEZMUR-137
AKKUYU VE “NÜKLEER ENERJİ” İLE İLGİLİ GERÇEKLER - 26/01/2021
Söylentiler basit birer geyik mi?!!! Hatırlanacağı gibi 1995 yılında bazı gazetelerimiz durup dururken “nükleer santral kurmazsak iki yıl sonra karanlıkta kalacağız” manşetlerini atmışlardı.
ÇAĞDAŞ EĞİTİM, ÇAĞDAŞ ÜNİVERSİTE - 20/01/2021
Eğitim girdisi nitelikli emek olması gereken bir süreçtir…
DEMOKRATİK EĞİTİM ÜZERİNE… - 19/01/2021
Demokratik eğitimin sonucu demokratik bir toplumdur...
 Devamı
Site Haritası
KİTAP ÖNERİLERİ
Prof.Dr. Cihan Dura, Sömürgeleşen Türkiye


Prof.Dr. Cihan Dura, Ataname


Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağında
(AB-D Tarafından Yerli İşbirlikçileri ile Kuşatılan Türkiye) 


M.Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye


Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Sızıntı


Barış Pehlivan, Barış Teroğlu, Metastaz


Alev Coşkun, Tarihi Unutmamak


Prof.Dr.Emre Kongar, 21. Yüzyılda Türkiye


Prof.Dr.Emre Kongar, Yakın Tarihimizle Yüzleşmek


Rıza Zelyut, Osmanlı'da Oğlancılık


Merdan Yanardağ, Türkiye Nasıl Kuşatıldı?


Prof.Dr. Sina Akşin, Yakın Tarihimizi Sorgulamak


Nurten Arslan. Küçük Anılarda Büyük Sırlar, 5 cilt
Biyografik Roman Tarzında Atatürk ve Yakın Tarih


Soner Yalçın, Samizdat


Soner Yalçın, Saklı Seçilmişler


Erol Toy, O'na Katılmak, Dünden Yarına Türkiye Cumhuriyeti


Prof.Dr. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El Yazıları


Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu


Laik, Demokratik, Hukuk Sevleti Türkiye Cumhuriyeti'ni Ortadan Kaldırmaya Yönelik İç ve Dış İrticai Örgütler


Prof.Dr. İlber Ortaylı, Zaman Kaybolmaz


Prof.Dr. İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk


Süleyman Duman, Kütahya-Eskişehir


Anılarla Mayıs 1970 - Ocak 1975 Astsubay ve Eşlerinin Hak ve Adalet Arama Mücadeleleri
Yazar: Abdullah İnaler


Cengiz Özakıncı, İblisin Kıblesi
(Türkiye'nin Üniter ve Laik Yapısını Hedef Alan AB-D
Bunun için neler yaptı?
Belgeleriyle Tarihe Tanıklık Edeceksiniz)


Cengiz Özakıncı, Türkiye'nin Siyasi intiharı Yeni - Osmanlı Tuzağı
(Bugün Olanları, Yarın Olabilecekleri, Tarihi Benzerlikleri, Belgeleri ile Anlatmakta Olan Bir Eser)


Cengiz Özakıncı, Kalemin Namusu, Türk Savun Kendini


Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı


Ali Tayyar Önder - Türkiye'nin Etnik Yapısı ve Açılım


Cengiz Özakıncı - İblisin Kıblesi Kitabına Ait Program


Prof.Dr. Necati Demir ile Türk Tarihi Üzerine 19 Mayıs Programı-1


Prof.Dr. Necati Demir ile Türk Tarihi Üzerine 19 Mayıs Programı-2


Cengiz Özakıncı:Türkiye Cumhuriyeti'nin Yerli ve Milli Kökleri


Cengiz Özakıncı:1989 Sonrası Türkiye’de Küreselci Emperyalist Operasyonlar.
Dersim iftiraları-Kanal İstanbul, Monrö Bağlantısı-Atatürk ve Laikli İlkesine Yönelik Psikolojik Harekat Nasıl ve Neden Başladı

Cengiz Özakıncı: ABD’de Ulusal Demokratik Cumhuriyet’in Temelleri
Amerika'da okullarda öğrencilere okutulan Ulusal Ant
- Atatürk'ün Eğitim Sistemi


Amerikan Ulusal Andı

"Pledge of Allegiance - Brody Middle School"



Türkiye'de "Öğrenci Andı" Pkk ile Açılım Döneminde Kaldırıldı.13.10.2013
Prof.Dr. Erol Manisalı: Amerika'nın yürüttüğü karşı devrim


GENÇLİĞE HİTABE
Analiz

AKP-BDP çatısı altında Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmeye çalışanlar, 18 yıl önce (1993-1994) Kürt-İslam çizgisindeki Yeni Zemin’de örgütlenmiş... 3.6.2011-Yeniçağ 
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/-51438h.htm
Yeni Zemin Dergisi Konu Başlıkları:
https://katalog.idp.org.tr/dergiler/610/yeni-zemin



Yıl 1993; Sayın Recep Tayyip Erdoğan (Refah Partisi İstanbul İl Başkanı, MKYK Üyesi) Sayın Bülent Arınç (Refah Partisi MKYK Üyesi) ve Sayın Mehmet Metiner (Yeni Zemin Dergisi Genel Yayın Yönetmeni).


Yıl 1993; Sayın R.Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Mehmet Metiner birlikte bir açık oturumda


Türkiye'nin siyasi yapısının islami yönde değiştirilmesini temel hedef edinmiş Yeni Zemin Dergi Yazarları, TSK yapısının değiştirilmesini de misyon edinmiş.

Aynı zamanda eyalet, hilafet gibi söylemlere sahip Em.Tuğg. Adnan Tanrıverdi 15 Temmuz 2016 sonrası TSK'da yaptırdığı değişiklikleri sıralıyor:


İçişleri Eski Bakanı Sadettin Tantan'ın HÜDA PAR ve Hizbullah Tespitleri