Bir kent düşünün mesela, ülkenin en büyük üniversitelerinden birine sahip..
Lakin bu üniversiteyi perde gerisinden, sayıları on binlerle ifade edilen, dinci bir gurubun lideri, yani Hoca’sı yönetiyor..

Bütün makamları, akademik unvanları, ihaleleri, kadroları yandaşları arasında adeta o paylaştırıyor.
Kendileriyle eşit vatandaşlık haklarına sahip diğer bireylerin haklarını pervasızca yağmalıyorlar.. O kentte bunu bilmeyen yok.. Tuhaf olan şu ki, kimsenin gıkı bile çıkmıyor, çıkamıyor.. O hocadan ders alan insanları düşünün, birlikte yaşadığımız, elbette ki yağmayı, hukuksuzluğu, haksızlığı, zalimliği öğreniyorlar ondan.. O nedenledir ki, dinci guruplar içerisinde temiz kalmak, ahlaklı kalmak asla mümkün olmuyor..
Ülkemizdeki her bir kurum, farklı bir dinci gurup tarafından işte böyle yağmalanıyor..
Buyurunuz, dinci bir liderin yıllar önce yaptığı bir konuşmasına kulak kabartalım:
“ - ….icabında mahkemenin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın, avukat da kiralayacaksınız, hâkim de kiralayacaksınız!..”
Hâkim kiralamak ne demek, sınavlara hile karıştırmak, yargıyı, polisi ve tüm öteki kurumları ele geçirmek ne demek?
“ – … böyle bir yerlerde birer tane ev açıp, tıpkı bir örümcek sabrıyla ağımızı kurup, o ağın içine düşecek insanları beklemek ……”
İnsan hak ve hürriyetlerinin, özgürlüklerin, demokrasinin bu kadar ilerlediği günümüzde, felsefesiz, sanatsız, edebiyatsız ve duygusuz kalmış zavallı insanların birey olma bilinçlerini tahrip etmeye çalışmak, nasıl bir tuzaktır?
Sahi neden bu kadar ahlaksızlar, kamu imkanlarını neden bu kadar pervasızca yağmalıyorlar, birlikte yaşayıp, aynı sözleşmelerin altına imza attıkları insanların haklarına neden bu kadar büyük bir iştiha ile saldırıyorlar..
Acımasızlıkları, yalancılıkları, bölücülükleri, sapık eğilimleri, kibirleri, kindarlıkları, zalimlikleri nereden geliyor?.
İnsanları neden incitiyor, onları dinden-imandan neden soğutuyorlar? Allah korkuları, utanma duyguları, arları, edepleri, vicdanları neden yok?
İnsanlar korkularından seslerini çıkaramıyor ve fakat içlerinde biriktirdikleri öfke, dağları bile yerinden oynatacak güce ulaştı, neden farkında değiller..
Mazlumların ahından neden korkmuyorlar?
Gençler, en değerli şeylerini, umutlarını kaybettiler; bu ülkede hukukun, adaletin olduğuna, sınavların adil yapıldığına, kamu imkanlarının eşit dağıtıldığına artık hiç birisi inanmıyor..
Tanrım, kendimizi bu zalimlerden nasıl koruyacağız?
Özgürlüklerimizi, değerlerimizi, sınırlarımızı, hukukumuzu, dinimizi, imanımızı onların tecavüzlerinden, talanlarından, iftiralarından, fitnelerinden nasıl koruyacağız?.
Tahrip ettikleri barışı, kardeşliği ve bir arada yaşama kültürünü nasıl yeniden inşa edeceğiz?..
Kitleleri aldatmak için kullanılan en kusursuz araç, hiç kuşkusuz din’dir..
Dini hassasiyetleriniz varsa, her zaman açık hedefsinizdir.
Örümcek ağlarına takılmanız an meselesidir.. Din üzerinden ticaret, din üzerinden talan.. Raflarda elli bin satmayacak bir gazete mesela, komşuluk, arkadaşlık ve din duygularını istismar ederek, tirajını bir milyona çıkarılabilmiştir..
Kendilerini bize dindar olarak, iyi insanlar olarak pazarlayan ve fakat bizleri aldatan, istismar eden bu nitelikli yağmacıları, yakanızdan silkeleyip atamıyorsunuz, kapıdan kovsanız, bacadan girip, sizi bir şekilde ağlarına düşürüyorlar.. Ahlaksızlıkları bireysel değil, kitlesel ve öğrenilmiş bir ahlaksızlık..
Yıllar önce söylenen sözler, bakın bugün artık gerçekleşmiş görünüyor:
“ – …. tam özünüzü bulacağınız, kıvama ereceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağınız ana kadar, o kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün anayasal mercilerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar, her adım erken sayılır ve burada yapılan şeyler bunlardır….”
İnsan kendi ülkesindeki kurumları, bir düşman kalesi gibi, nasıl ve neden ele geçirmek ister?,
Tanrım, ağlarına düşürdükleri zavallı müritlerin bilinçlerini nasıl bu kadar kolayca tahrip edebiliyorlar? O biçare insanların yüreklerinde, “biz ne yapıyoruz böyle” diyebilecek kadar olsun, vicdanları neden kalmıyor? İnsanlıklarını tüketen şey nedir?.. Allah korkuları neden yok? Bir insan, bundan daha büyük bir suç işleyebilir mi? İçinde yaşadığı topluma daha büyük ihanetler içinde olabilir mi?
…..
Günün sonunda avlarını paylaştıran iki avcı gibiyiz..
Avladıkları dört karga ve iki kekliği pay edeceklermiş hani..
Aynı zamanda laf cambazı olan birinci adam;“İstersen keklikler benim, kargalar senin olsun. İstersen de kargalar senin keklikler benim olsun.” demiş..
Kafası karışmış ikinci adamın, kader ortaklığı yaptığı arkadaşının kendisine kazık atmayacağına inandığı için, tekliflerden birisine razı olmuş..
Kargaların kendisine düştüğünü görünce, “hayır, hayır” demiş, “sen yanlış anladım, ben diğer teklifi söylemiştim..”
Ve fakat gelin görün ki, kargalar yine ona, keklikler arkadaşına düşmüş..
“Yahu!” demiş. “Anlamadığım bir şey var, nasıl oluyor da, her seferinde kargalar bana keklikler sana düşüyor?”
Sahi kim bunlar?
Her günün sonunda kendimizi neden biraz daha aldatılmış hissediyoruz..
Bizlere nasıl bu kadar kolayca zulmedebiliyorlar, haklarımızı nasıl bu kadar pervasızca yağmalayabiliyorlar? Dinimizi, yani ele geçirdikleri tek sermayeyi nasıl bu kadar ucuza harcayabiliyorlar? Gerçekte bu, din düşmanlığı değil midir?
Nasıl insanlardır, evrensel değerlerle hiç mi işleri olmaz? Temel insan hak ve hürriyetleri, özgürlükler, hukuk, eşitlik ve demokrasi gibi, çağımızın en temel kavramlarını hiç mi duymadılar?
Dinci gurupların liderleri, yani hoca takımı cahil, anladık.. Evrensel birikime, bilime, sanata kapalı oldukları için entelektüel anlamda gelişememiş olmaları gayet doğal.. Ve fakat, okul görmüşlerimize de neler oluyor böyle, vicdanlarını temizlemelerine ve aydınlanmalarına, eğitimin hiç mi katkısı olmadı? Nasıl bu kadar çorak ve eksik kalabildiler? Felsefe ile, sanatla, edebiyatla, musiki ile, doğa ile, hayvanlarla hiç mi işleri olmadı,.
Onları çürüten, yağmacı geleneklere biat ettiren ve kendi iradesi olmayan zavallı kullara, müritlere dönüştüren şey ne ola ki?..
Bir akademisyeni mesela, haksızlık yapmaya, sınavlara hile karıştırmaya, başkalarının hukukunu talan etmeye iten sebep ne ola ki?
Sevgili Mevlâna’mız da, öyle diyor; "Kan akıyor, lakin yarası meydanda değil."
Bütün ömürlerini öteki insanların haklarını nasıl yağmalayacaklarını düşünerek, planlar, tezgâhlar, kumpaslar kurarak geçirmiş bu Tanrıtanımaz toplulukları kim-nasıl eğitti, nereden geldiler?
Bir insan, başkalarının hakkı olan makamları, kadroları, ihaleleri ele geçirmek için nasıl bu kadar insanlıktan çıkabilir? Bunun adı yağma değilse nedir?
…..
İsterseniz, meselenin özüne kısa bir yolculuk yapalım..
Şahsen ben, bu ülkenin Sünni dindarlarını ve din algısını iki guruba ayıranlardanım..
İçlerinde olmaktan onur duyduğum birinci guruptakiler, Anadolu toprakları üzerinde değer yaratmış kadim medeniyetlerin birikimlerini, din ile buluşturmuş geleneksel dindarlardır.. Cumhuriyetin bu ülke için ne anlama geldiğini iyi bilirler.. Evrensel değerlerle, bilimle, sanatla, edebiyatla, felsefe ile barışık, ötekinin yaşam hakkına saygılı, komşuluk, arkadaşlık hukukunu önemseyen, demokrasiye, temel insan hak ve hürriyetlerine inanan, hayvanları, doğayı ve dolayısıyla tüm yaşamı ve insanları seven bir dindarlıktır bu..
Çevrenizde, dinci guruplara bulaşmamış böyle bir dolu inançlı ve fakat ince, zarif, hümanist insan görürsünüz. Değil öldürmek-yağmalamak, her daim yaşatmak ve çoğaltmak için didinip dururlar.. Nur yüzlerinde Anadolu’nun zengin birikimini görebilir, gölgelerinde serinleyebilirsiniz.. Onların gözünde din, bütün iyi şeylerin ve sahip olduğumuz tüm değerlerin kümülatif toplamıdır..
İkinci guruptakiler, örgütlü ve ideolojik yapılanmalardır..
Çeşitli ilahiyat gurupları, cemaatler, tarikatlar.. Vakıf, dernek ve siyaset çatısı altında kümelenmiş ve her birisi bir diğerine düşman, bir dolu dinci gurup.. Hemen hepsinin de, bütün referansları eski dünyaya aittir. Evrensel değerler, doğa, hayvanlar, bilim, sanat ve insana ait en temel hak ve hürriyetler onları ilgilendirmez.
İçini boşaltıp, sadece kadın ve içki üzerinden tanımladıkları ve içerisinde hukukun, ötekinin olmadığı ilkel bir ahlak anlayışları vardır. Ki, son yıllarda, baş örtüsüne taraftar, içkiye karşı olmak, dindar ve ahlaklı olmak için yeterli bir referanstır..
Vicdanı besleyen en büyük damardan, hukuktan yoksun kaldıkları için, kendi gurupları dışında kalan tüm öteki insanların haklarını tarumar etmekten, yağmalamaktan çekinmezler..
Zavallı müritler!..
Belki ahlaksızlıklarının farkında bile değiller. Çünkü herkeslerden üstün oldukları, iyi insan oldukları öğretiliyor onlara.. Düşmanlıklar böyle besleniyor..
Neylersiniz ki, cehalet tam da böyle bir şeydir..
…
Aslında, Şeriat dediğimiz din hukukunun belirgin ve herkesi kapsayan ortak bir değerler zinciri ne yazık ki yoktur, falana, filana göre değişen yorumlar vardır sadece, her bir konuda onlarca hatta yüzlerce farklı tevil görürsünüz. Ve hemen hepsi de, bir diğer gurubu din dışılıkla, kafirlikle suçlayıp, düşman sınıfına koyar.. O nedenledir ki, dinci guruplar hukuksuzluklarına kılıf uydurmakta zorlanmazlar.
Yani ortada, bir tek din yoktur, binlerce farklı ideolojik din anlayışı vardır..
Ve bu gurupların her birisi, bir ötekinden, Yahudi-Müslüman ayırdından daha keskin hatlarla ayrılır, ki mesela, bir Sünni için, yeryüzündeki en sevimsiz insan bir Alevi, bir Alevi için ise bir Sünni’dir. Nurculuğun bile, her biri bir diğerine muhalif onlarca farklı yorumu vardır. Tarih bize öğretmiştir ki, günü geldiğinde, bu gurupların her birisi, bir diğerini cihat adı altında boğazlamaktan asla geri durmayacaktır.. Bugün dünyamız, ne yazık ki bu örneklerle doludur..
Böyle bir toplumda, ortak bir hukuk yaratmak mümkün olabilir mi?..
Laikliğe bu perspektiften baktığınızda, tarihimizde, başımıza gelen en iyi şey olduğunu kolayca anlayabilirsiniz..
Bizleri eşit yurttaşlık hukuku etrafında birleştiren ve bir süreliğine de olsa, birbirimizi din adına boğazlamaktan alıkoyan Mustafa Kemal’i rahmet ve saygı ile anıyorum..
İslam Tarihinde, Müslüman gurupların öldürdüğü Müslüman sayısının, Müslüman olmayanların öldürdüklerinden en az on kat fazla olduğu gerçeği, bugün nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu, sanırım daha iyi anlatacaktır.. Vakıa şu ki, benzer bir kıyım Hıristiyanlar arasında da yaşanmıştır..
Aslında ahlak, entelektüel bir yolculuktur.. Einstein; insanı ahlaklı kılan şeyin evreni anlama çabası olduğunu söyler.. Sadece din, sadece bilim asla yeterli değildir.. Sanat, edebiyat, felsefe, musiki ve doğa gibi tüm öteki alanlardan beslenmek gerekir, aksi halde, vicdanlı olmak, ahlaklı olmak asla mümkün değildir..
04.01.2014
Mehmet VURAL
ERZURUM MEDYA
KONUYA İLİŞKİN VİDEOLAR:
FETULLAH GÜLEN KİMDİR