Yılmaz ÖZDİL: Bordo Bereli Barzani ![]() Merhaba, Barzani'nin Papayla eş zamanlı olarak Türkiye'ye gelmesi, Cizre'ye gelmesi, Barzani'nin Türkiye'ye her gelişi gibi yine krize yol açtı. Adamın her gelişi kriz abi. Güya Cizre'deki bir sempozyuma katılmak için kültürel seyahat amacıyla gelmişti ama böyle kollarına Kürdistan bayrağı yapıştırılmış, işte uzun namlulu silahlar taşıyan bordo bereli korumalarla geldi. Böyle elleri tetikte filan. Her an böyle adam vurmaya hazır hareketler eşliğinde kendilerince bir şov yaptılar abi. Hatta bizim özel harekât polisleriyle böyle yan yana geldiklerinde ellerini daha böyle göstere göstere tetiğe filan götürdüler. Sanırsın bizim toprağımızda bizimle çatışacaklar yani, böyle bir gergin atmosferler var. Ne kadar meraklılarmış böyle mizansele, değil mi? Barzane'nin şu anda Irak yönetiminde, Irak hükümetinde herhangi bir görevi yok. Dolayısıyla bu ziyaret diplomatik bir ziyaret değil. Kaldı ki diplomatik resmi bir ziyaret bile olsa yabancı konuklar Türkiye'ye öyle uzun namlı silahlar getiremez. Burası çadır devleti değil. Uzun namlulu silahlarla misafirliğe gelen misafir olur mu abi ya? Misafir geldi namlunun böylesiyle. Üstelik Türkiye'ye gelen bir yabancı devlet adamı mesela herhangi bir ülkenin devlet başkanı diyelim geldi. Bir devlet başkanı bile gelse kendi yaveri dışında hiçbir koruması askeri üniforma giyemez. Trump bile gelse, Putin bile gelse yaverleri dışında hiçbir korumaları askeri üniforma giyemez. Böyle bir kural var. Korumalarının taşıdığı tabancalar bile seyahatten önce Türkiye'ye bildirir. Yani bizim devlet adamımız gittiğinde de öyle olur. Derler ki işte korumalarımızın işte çapı şudur, tabancaların cinsi budur, sayısı budur filan. Tabancalar bile önceden bildirilir. Uzun namlı silah ise asla getiremez. Dingonun ağrı değil yani. Askeri üniforma asla giyemez. Barzani Efendi ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile adeta böyle alay edercesine yani sizin kurallarınız beni bağlamaz kardeşim diyerek elleri tetikte böyle askeri üniformalı uzun namlulu silahlı korumalarıyla geldi. Yani bize rüzgar yaparak bizim elit birliğimiz bordo berelileri taklit etmişler akıllarınca. Bordo berili korumalığıyla geldi. Hal böyleyken sayın medyamız işte Türk Devleti’ni aslında aşağılayan bu görüntüyü önce alkışladı böyle ama kendisini bu vatana ait hisseden herkes de çok ciddi rahatsızlık yarattığı için sosyal medyada özellikle adeta infial yarattığı için aradan iki gün geçtikten sonra hem AKP'den hem MHP'den senkronizenaçıklamalar geldi. Özellikle Devlet Bahçeli bu rezaletin kabul edilemeyeceğini söyledi. Demeye kalmadı şak, İçişleri Bakanlığı işte Barzani'nin bu uzun namlulu üniformalı şovu hakkında soruşturmanbaşladı. Şov üstünden iki gün geçmiş zahmet edip soruşturma açılar. Üstelik ya İçişleri Bakanlığı soruşturma açıyor, İçişleri Bakan Yardımcısı var o Barzani'nin yanında o sırada. Barzani tarafı da derhal böyle her zaman olduğu gibi küstah bir cevap verdi, “Ne var yani dediler. Yani Türk yetkililer de Kürdistan'a Türkiye'nin bordo bereli özel kuvvetleriyle geliyor” dediler, ne var yani bunda dediler. Kendilerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile bir tuttuklarını söylediler. Devlet Bahçeli'yi de işte Öcalan umut hakkı istiyor ki diye İmralı’yla görüşülme istiyor filan diye alkışlıyorlardı. Tık diye döndüler, aslarına döndüler. Devlet Bahçeli'ye giydirdiler hemen “ırkçı” dediler her zaman olduğu gibi. “Koyun postuna bürünmüş” filan dediler. Yani AKP Barzani'ye biraz alan açalım derken Devlet Bahçeli'ye hakaret edilmesine vesile olmuş oldular. Şimdi Devlet Bahçeli'yi korumak için bu sefer Barzani ile papaz olacaklar. Her zaman olduğu gibi attıkları adımların ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor aslında. Neyse, şöyle arkanıza yaslanın lütfen. Direksiyondaysanız kenarı çekin. Boş veren işe biraz geç gideyim. Yani ben size bordo bereli bir mini belgesel anlatayım. Bordo Beledi Aslına bakarsanız şimdi bu Barzani ile birlikte Cizre'de yaşadığımız bu rezalet, yani bizi bu rezalete getiren süreç 1992 yılında başladı. 1992 Şubat ayıydı. ABD yönetimi davet edeceksiniz kardeşim dedi. Bizimkiler de hiç tereddüt etmeden. "Peki abi" dedi, Barzani tarihte ilk kez Ankara'ya geldi. 1992 yılı, Cumhurbaşkanı Özal'da o sırada, Özal'ın himayesinde geldi. Ankara'da MİT tesislerinde kaldı. Başbakan Demirel'di. Demirel tarafından ağırlandı. Süklüm püklümdü Barzani o zaman. Kürtçe konuşmasına bile izin verilmedi. Arapça konuşuyordu. Tercüman Türkçeye çeviriyordu. Bu Barzani'ye T.C. pasaportu verdik. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu verdik. Bizim pasaportumuzla gezebilsin dünyayı. Para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini vermeye başladık. Yani ABD öyle istediği için elimizi vermiştik. Şimdi sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti. Sadece 8 ay sonra. Yani bu Barzani niye geldi falan o zamanlar kimse ilgilenmiyordu. Barzani'nin gelişinden sadece 8 ay sonra yani 1992 yılı Ekim ayı Ege Denizi'nde ABD donanmasıyla ortak tatbikat yapıyorduk. Amerikan uçak gemisi Saratoga'dan ik adet Sea Sparrow füzesi fırlatıldı. Türk muhribi Muavenet’in beyni, köprü üstü vuruldu. Beş şehit verdik orada, 22 yaralımız vardı. ABD pardon dedi ya. Evet pardon dediler. Yani yanlışlıkla vuruldu. Olur böyle şey herhalde. Halbuki Sea Sparrow denilen füzeler yani öyle yanlışlıkla bastık gitti falan denebilecek türden füzeler değil. Yani ateşleme için altı aşamadan geçiyor, Komutan onayı şart. Öyle yani üstelik at ve unut türünden yani güdümlü bir mermi değil. Ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı var. Yani fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyor. Yani o füzelerin yanlışlıkla fırlatılma ihtimali milyonda bir bile imkânsız. Mümkün değil. Peki neydi bu?, Şuydu; Irak'a bölebilmek için, Irak'ın kuzeyinde Kürdistan kurabilmek için bizim İncirlik ve Pirinçlik’te Çekiç Güç denilen bir askeri üsse ihtiyaç vardı. Çekiç Güç şarttı Kuzey Irak'ın bu hale gelebilmesi için. Ankara tabi başına gelecekleri bildiği için Türkiye bunu ayak diretiyordu. İşte tam o anda Türkiye ayak diretirken zart diye Muhavenet’i vurdular. Ankara mesajı aldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Çekiç Gücün süresini zurt diye uzattı. Bir daha da hiç ayak diretmedik. Çünkü her defasında başımıza aynı felaketin geleceği belliydi yani. O nedenle Amerika Birleşik Devletleri 2003 yılında Irak'a girene kadar Çekiç Gücün süresini hep uzattık. Bir daha hiç itiraz etmedik. Bakın 92'de vurdular. 2003'e kadar bir daha hiç itiraz etmedik, edemedik. Aslına bakarsanız, Türkiye üzerinden bu Irak operasyonuna katılacak olan Amerikan hava unsurlarının adı Çekiç Güç değildi. Yani Türkiye'de herkes Çekiç Güç diyor ama aslında Çekiç Güç değildi. Onun adı “poised hammer” yani Kalkık Horoz. Horoz ama bildiğin horoz değil, tabanca horozu. Yani mermi namlıya sürüldü, tabancanın tetiğine basıldı, horoz kalktı manasındaydı. Vuracağız demekti yani. Amerikan propaganda şaheseri işte tam orada devreye girdi. Sayın ahalimiz bu kalkık, horoz kalkık kelimesinden huylanmasın, rahatsız olmasın diye bilinçli şekilde yanlış tercüme edildi Türk medyasında. Akıl almaz bir şeydir bu. Bilinçli şekilde yanlış tercüme edildi Türk medyasında. Çekiç Güç denildi. Kapatalım parantezi. 3 yıl daha geçti. 1995 yılı oldu. CIA Barzani ve Talabani'nin peşmergelerini örgütledi. Saddam'ı devirmek için darbe organize etti. Beceremediler ve çuvalladılar. Çünkü, yani o tarih itibariyle aslına bakarsanız o dönemki peşmerge aşiretlerinden yani değil böyle silahlı kuvvetler falan, yani zabıta teşkilatı bile korumak mümkün değildi. Çünkü eğitimleri yoktu. Savaşabilme yetenekleri yoktu, fiyasko ile sonuçlandı. Bunun üzerine CIA apar topar tahliye operasyonu başladı. Saddam bunların hepsini imha etmesin diye maşa olarak kullandıkları bu işte aşiretlerden 10.000 civarında peşmergeyi yurt dışına kaçırdılar. Bakın operasyonun büyüklüğünü düşünün. 10.000 kişiyi kaçırdılar. Aileleriyle birlikte kaçırdılar. Aileleriyle birlikte Habur'dan karayoluyla Türkiye'ye soktular. Batman'a getirdiler. Batman'da askeri nakliye uçaklarına bindirdiler. Tee Pasifik Okyanusundaki Guam Adası'na götürdü. Niye tee oraya götürdüler? Çünkü Guam Adası adeta dünyanın adresini bile bilmediği bir yerdi. İnsanlığın unuttuğu böyle meçhullerde bir yerdi ama o adada, Guam'da ABD'nin en önemli hava ve deniz üstlerinden biri vardı. Bu ilk seferki darbe girişimlerinde başarısız olan peşmergeleri bir dahaki sefere başarılı olmaları için orada eğitecekler. Bazılarını bu götürdükleri 10.000 peşmergeden bazılarını CIA’nın özel operasyon bölümü tarafından eğittiler. Adı üstünde özel operasyonda işte “suikast, sabotaj” falan gibi örtülü operasyonlarda kullanacaklardı. Bazılarını da akademik konularda eğittiler. İşte; merkez bankası, nüfus idaresi, ne bileyim tapu dairesi, vergi dairesi gibi yakında kuracakları Kürdistan'ın bürokrat kadrosunu yetiştirecekler. Küçük bir pürüz vardı bu iş için. CIA'nın işte peşmergeleri ABD'nin Adana konsolosluğunun denetiminde sınırdan geçirildi. Batman'a götürülmeden önce Silopi'deki Haç Konaklama Tesisleri’ne yerleştirilmişti. Oradan peyderpey taşacaklardı. Ama bunların pasaportları yoktu. Kimlik bilgileri yoktu. Yani daha doğrusu yani elbette kimlik bilgileri vardı ama Amerikalılar yok diyordu. Yok dedirtiyordu. Yani maşalarının kimlik bilgilerini Türkiye'ye vermek istemiyorlar. Ne olacak? Bize akıl öğrettiler Amerikalılar. Dediler ki, "Sizin pasaport kanununuzda bu tür durumlara uygun madde var dediler.” Doğru. “Parmak izlerini alın geçirin” dediler. Ya adamlar bizim kanunları bizden iyi biliyorlar tabi. Bugün mesela gidin Amerikan konsolosluğuna, İstanbul'da falan gerçekten ya bizden iyi Türkçe konuştuklarını görürsünüz. Müthiş adamlardır yani. Neyse, dediler parmak izlerini alın geçirin. Sizin pasaport kanununuzda buna uygun şey var yani madde var. Bizimkiler işte hık mık etti ama evet doğru. Elleri de mecbur, geçirmiyoruz birader diyecek halleri yok yani. Ankara'dan 5 kişilik uzman ekip getirildi Silopi'ye. Peşmergelenin tek parmak izleri alındı. Buyurun geçin denildi. Ne denecek? Ve o parmak izi bilgileri işte MİT'in arşivine kaldırıldı. Bunları Guam'a götürdüler. 3 yıl geçti. 1998 yılı oldu. Bu Guam'a götürülen peşmergeler artık iyice pişmişti, olgunlaşmıştı. 3 yıl herifleri orada eğittiler. Olgunlaşmıştı bunlar. Guamerge olmuşlar. Evet. Bakın operasyonun büyüklüğünü tekrar gözünüzle hayal ediniz. 10.000 kişiyi aileleriyle birlikte alıyorlar uçaklarla Guam’a götürüyorlar. 3 yıl eğitiyorlar ondan sonra getiriyorlar. Akıl almaz bir operasyon. Bunlar Guamerge olmuştu. Evet. Yani Guama'ya götüren peşmergeler için artık bu sıfatla anılıyorlardı. Guamerge olmuşlardı. Öyle deniyordu. Gene Türkiye üzerinden bu sefer bazıları da Ürdün üzerinden Kuzey Irak'a sokuldular. Aynı dönemde Kuzey Irak'ta işte otorite boşluğu oluşmuştu. O otorite boşluğundan en çok PKK faydalanmıştı. Suriye'den komple artık Irak'a taşınmışlardı. Kandil Dağı’na iyiden iyiye yerleşmişlerdi. Özellikle bu Guamergeler döndükten sonra Irak'a PKK'nın bölgeye geçişi akışı hızlanmıştı. Yani Peşmerge ile PKK'nın işbirliği artık Ayyuka'a çıkmıştı. Ve soru şuydu; Peki acaba GUAM'a götürülenler arasında PKK'lılar da var mıydı? Hep peşmerge diyoruz ama bu kritik sorunun cevabını bulmaya çalıştı. Türk İstihbaratı. Bir plan yapıldı. Barzani'ye haber salındı. PKK faaliyetleri, yani bölgedeki terörist faaliyetler hakkında konuşmak üzere bölgedeki aşiret liderlerini toplantıya davet ettik. Randevu ayarlandı. Kuzey Irak'ta bizim kontrolümüzdeki bir adreste buluşuldu. Kuzu kuzu geldiler tabii. Önce biraz sohbet edildi falan. Bil ara mevzuya gelindi. Türk tarafı rahatsızlığını dile getirdi. Aşiret liderleri böyle sessizce dinledi. O sırada çay servisi yapılıyordu. Tabii garsonlar garson değildi yani. Çaylar içildi. Çay bardakları o garsonlar tarafından toplandı. Mutfağa götürüldü. O bardağı kim kullandıysa onun adıyla etiketlendi. Kolilendi zıt Ankara'ya getirildi. Guam'a götürülenlerin parmak izleriyle, giderken parmak izlerini almıştık ya. Onların parmak izleriyle bu çay içen aşiret liderlerinin parmak izleri eşleştirildi ve bingo. PKK'ya açık destek veren 17 aşiret lideri Guamerge’ydi. PKK ile bunların işbirliği aslında bu parmak iziyle netleşmiştir. 4 yıl daha geçti. 2002 yılı oldu… ABD yönetimi işte Saddam'ın örtülü operasyonlarla falan devrilemeyeceğini artık idrak etmişti. Bu iş böyle olmayacaktı. Amerikan askerini Irak'a getirip savaşacaklardı. Şarttı bu artık. Amerikan Kongresi işte 200 milyon dolar civarında bir ödenek için onay verdi. CIA'nın paramiliter güçleri öncü kuvvet olarak devreye sokulu. Önce hep onlar gelir. Saddam'ın ordusundan 6.000 vatan hainini parayla devşirdiler. Bakın dile kolay. Tek kalemde 6.000 vatan hainini devşirdiler ordudan. Her birine uydu telefon verdiler. Mükemmel bir istihbarat ağı kuruldular. Saddam'ın ordusunu böyle saniye saniye konum konum takip etmeye başladılar. Ya Saddam tuvalete gitse abi Pentagon'un haberi oluyordu. 2002 yılının Temmuz ayında işte bu bahsedilen bu istihbarat operasyonunu yürütecek olan öncü CIA ekibi Türkiye'den yola çıktı. Evet. Türkiye'den çıktı. Bunlar kendilerine “Kırık Oyuncaklar Grubu” diyordu. İsimleri buydu. Kırık oyuncaklar grubu. Dünyanın pek çok ülkesinde görev yapmış. Çok tecrübeli, çok kıyıcı bir ekipti. Arazi araçları ve cephane kamyonlarından oluşan konvoyla Türkiye'den Irak'a geçtiler. Süleymaniye'ye geldiler. Bir üs kurdular. Yeşil badanalı bir üstü. O yeşil badanayı üste “Antep Fıstığı” adını verdi. Evet. CIA’nın Irak operasyonu için Kuzey Irak'ta kurduğu ilk üssün adı Süleymaniye'de “Antep Fıstığı”ydı. 3 ay sonra 2002 yılı yine Ekim ayında Bu defa para kamyon para kamyonlarından oluşan konvoy geldi. Süleymaniye para yine Türkiye'den tabi yola çıkmışlardı. Böyle karton kutuların içinde 100 dolarlık banknotlar vardı. Yani işte o zaman hesap ediliyordu. 1 milyon dolar 20 kilo geliyordu. Kamyonlarla taşıdılar. Yaklaşan savaşın altyapısını hazırlamak için, milis güç kurmak için, adam satın almak için işte sabotajlar falan yapmak amacıyla 100 milyon dolardan fazla nakit para dağıttılar. 100 milyon dolardan fazla. Hatta bakın öylesine çok adam satın alıyorlardı ki bir ara Talabani rica etti, dedi ki “100 dolarlık vermeyin.” - Ne verelim? İşte “birer beşer, onar dolarlık banknotlar halinde verin” dedi ya. - Niye Kardeşim, dediler. Dedi ki Talabani, izah etti, dedi ki “ya herkeste 100'lük dolar var. Hiç kimsede 100 doların altında para yok. Yani bir kahve içiyorsun 100 dolar veriyorsun. E kahvecinin elinde de bozukluk yok. Onda da 100 dolar var. Üstünü veremiyor” diye. Rezaleti düşünebiliyor musunuz? Amerikalıların rüşvet cömertliği yani rüşvetin bolluğu peşmergeleri sıkıntıya sokmuştu. Bozuk para yok. Para korkunç bir şey. 1 Mart 2003 oldu. AKP yönetimi ABD, "Tamam abi, siz merak etmeyin, biz hallederiz dedi." Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi direndi. CHP sayesinde yani guguk kuşu operasyonu öncesindeki CHP sayesinde ABD tezkeresi geçmedi. Vay sen misin? Tabii geçirmeyen hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem de Cumhuriyet Halk Partisi'nin imhası için düğmeye basıldı. Sonrasını işte biliyorsunuz ama tarih belli ki özel olarak seçildi. Tam 4 Temmuz'da yani Amerikan bağımsızlık gününde kafamıza çuvalı geçirdiler. Artık Süleymaniye'deki irtibat büromuz ağır silahlı Amerikan askerleri tarafından basıldı. Elit birliğimiz yani bordo bereli 11 subay ve assubayımızın kafalarına çuval geçirildi. Ters kelepçe takılarak dipçiklenerek tutuklandı. Bordo bereli binbaşımızın kaburgası kırıldı. 57 saat esir tuttular. Mesaj gayet açıktı. Artık burası Kürdistan kardeşim. Bizim himayemizde sakın burnunuzu sokmayın. Kurcalamaya çalışmayın. Def olun gidin diyorlardı. Çuvalın mesajı buydu. Türkiye ayağa kalktı. Yani tarihimizde gördüğümüz en aşağılayıcı olaylardan biriydi. Türkiye ayağa kalktı. AKP hükümeti hariç abi. ABD'ye nota verdiğimiz iddia edildi ama 3 saniye sonra yalanlandı. Hatta bizzat Asın liderimiz yalanladı. dedi ki “müzik notası değil bu” dedi. “Her aklınızda estiğinizde dedi nota verilmez” dedi. Ciddiyeti var bu işin, dedi. 20:42 Ya kardeşim kafamıza çuval geçirilmiş onurumuzla oynanmış asın liderimiz hala yeteri kadar ciddi bulmuyordu yani. Ciddiyeti vardır notanın falan diyordu. 3 yıl geçti, 2006 yılı oldu. 2006 yılının Eylül ayıydı. İlk kez Kürdistan haritası ortaya çıktı. Nedir bu? Roma'da NATO savunma Koleji’nde brifing vardı. Brifingi veren Amerikalı albay Ortadoğu haritasını açtı. Abi o haritada Türkiye'nin yarısında alenen Kürdistan yazıyordu. Brifingi izleyen Türk subaylar vardı, tabi protesto ettiler. Topluca salonu terk ettiler. Türk Genelkurmayı da olayı protesto etti. Ama yani gayet açık ve seçik ve netti. Kürdistan NATO projesiydi. 2006 yılında ilk kez bunun haritası afişe oldu. Aynı ay yine 2006 yılının Eylül ayı aynı ay o haritanın çıktığı ay AKP hükümeti Sayın, Tabii Türkiye hop oturuyor hop kalkıyor. AKP hükümeti sayın ahalimizin gazını almak için terörle mücadele koordinatörlüğü icat etti. Güya Amerikalı dostlarımızla terörle mücadeleyi koordine edecektik. Bize güya anlık bilgi vereceklerdi. Peki bize nasıl anlık bilgi verdiler abi? Bizzat terörle mücadele koordinatörü yapılan Orgenal Edip Başar anlattı abi. Adam hem sordu hem kendi sorusuna kendi cevap verdi. Dedi ki “PKK'ya silah mühimmat nereden geliyor? Barzani'nin kontrolündeki Kuzey Irak'tan geliyor. Barzani kimin kontrolünde? E, ABD'nin kontrolünde. ABD tarafıyla 9 defa toplantı yaptık. En son Beyazsaray'da başkanın güvenlik başdanışmanıyla konuştuk, anlattık. Bir CD verdik. O CD'deki görüntüde PKK'ya malzeme taşıyan kamyonun ya şoför mahallinde Amerikan askeri oturuyordu. Bu CD'yi gösterdik. Dedik ki, "Amerika bizim hala dostumuz mu? Bunu söyleyebilir miyiz?" dedim. diyor adam. Bu toplantıdan sonra Türkiye'ye döndüm. Üç maddelik rapor hazırladım. ABD'deki muhatabım Orgeneral RSTON'a bildirdim. 15 gün içinde sizden cevap bekliyorum dedim. Beni o gün görevden aldılar.” Evet. Terörle mücadele koordinatörü Amerikalı muhatabına hesabı sorduğu saniyede o CD ile, şak görevden alını. Peki anlık bilgi kepazeliği sadece bununla mı sınırlıydı? Hayır. Bakın Kandil Dağında İngiliz Daily Telegraf Gazetesi'nin muhabiri Damyan Elroy. Damyan Meroy Kandil Dağında Murat Karayalan'la röportaj yaptı. Adam İngiliz Daily Telegraf gazetesinde açık açık yazdı, dedi ki “Kandil Dağında helikopter pisti var. Spotlarla aydınlatması yapılıyor. Irak'ta görevli Amerikalı subaylar helikopterlerle sık sık Kandil'e geliyor. Örgütün lider kadrosuyla görüşmeler yapıyor. ABD hükümetinin Irak'ta çalıştırdığı özel güvenlik firması yani CIA kökenli firmalar, jipler Kandil'deki kamplarda park halinde duruyor” diye yazdı adam ya. Ya bunu İngiliz medyası yazdı. Bizim medya habire Kandil’i vuruyoruz falan diye milleti ayakta uyutuyor. Aradan 6 yıl daha geçti. 2012 yılı oldu… Suriye'deki otorite boşluğundan bu defa faydalanmak isteyen Barzani Kobani'ye gitmeye karar verdi. Dedi ki biz Kobani'ye gidiyoruz. Sayın hükümetimiz esti gürledi tabii. Barzani’ye haddini bildiririz filan denildi. Tam böyle biz hat bildiririz filan derken zır telefon çaldı. ABD Başkanı Obama arıyordu. Asın liderimiz telefonu açtı, konuştular. 24:43 Bizimkiler gizlemeye çalışıyordu ama o saniyede Beyazsaray'ın resmi internet sitesine bu konuşma ile alakalı fotoğraf konuldu. Obama'nın elinde beyzbol sopası vardı. Beyzbol sopası nedir? Beyzbol sopası e kızılcık sopasının ingilizcesidir yani. Gayet açık şekilde diyorlardı ki Barzani’ye dokunanın kafasını kırarız mesajı veriyorlar bu beyzbol sopasıyla. Bizimkiler tabii anında yelkenleri suya indirdi. Barzani güçleri Irak'tan Suriye'ye geçti. Henüz Türkiye değil. Irak'tan sonra yetmedi. Bakın bu olurken aynı yıl 2012, güya Barzani’ye hadlini bildiririz falan deniyordu. Barzani onur konuğu olarak AKP kongresi davet edildi. Kürsüye çıktı. Kürtçe konuşma yaptı. Türkiye seninle gurur duyuyor tezahüratıyla ayakta alkışlandı AKP kongresinde. Yetmedi bir yıl sonra 2013 yılı oldu. 25:45 Barzani dedi ki “Türkiye Kerkük'e karışırsa biz de Diyarbakır'a karışırız” dedi. Adam bunu açık açık söyledi. Ya Türkiye Kerkük'e karışırsa biz de Diyarbakır'a karışırız diyen Barzani AKP'nin Diyarbakır mitingine davet edildi. Adam diyor ki ben Diyarbakır'ı kurcalarım. Bunlar Diyarbakır'a davet ettiler onu. Şivan Perverle düet yaptırıldı. Asın liderimiz de Barzani böyle kürsüye çıkıp ele böyle halkı selamladılar. Asın liderimiz ilk kez orada Kürdistan dedi. Kürdistan özerk yönetimini tebrik ediyorum filan dedi. Barzani de Kürtçe konuşma yaptı. AKP protokolü böyle ağladı falan. Gözyaşlı dinlediler. Yetmedi bir yıl sonra, 2014 yılı oldu… 26:31 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden yabancı silahlı askerlerin Türkiye'de bulunmasına izin veren tezkere çıkarıldı. Biz dedik ki nedir bu? Hangi yabancı asker Türkiye'ye gelecek? Alenen Barzani tezkeresiydi ve takvimde başka gün yokmuş gibi onurumuzla dalga geçerek tam 29 Ekim'de tam Cumhuriyet Bayramımızda Kürdistan Silahlı Kuvvetleri topuyla füzesiyle Kürdistan bayraklarıyla Türkiye topraklarında resmi geçit yaptı. Habur'dan girdiler. Silopi, Cizre, Nusaybin, Suruç güzergaha katedip Mürşitpar Sinir Kapımızdan Suriye'ye Kobani'ye geçtiler. Bir bölümü Türk Hava Yolları uçaklarıyla taşındı. Ya Kürdistan Silahlı Kuvvetlerine Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrak taşıyıcısı, Türk Hava Yolları taşıdı. Erbil'den bindiler. Şanlıurfa'ya indiler. Karayoluyla devam ettiler. Yani karadan havadan girdiler. Deniz olsa denizden de gireceklerdi. Resmen şov yaptılar. Kurbanlar kesildi. Havai fişekler fırlatıldı. Halaylar çekildi. Bazılarının üniformasında ABD bayrağı vardı ya. Biji Serok Obama sloganlara atıldı. MİT yapıyordu maalesef. Bunlar Mardin Urfa yolunda acıktılar abi. Bir benzin istasyonu dinlenme tesisinde lahmacun yediler. Ya yedikleri lahmacunun parasını bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi. Türk milletinin haysiyeti ayaklar altına alınırken AKP'nin başbakanıydı. Ahmet Davutoğlu Ozan ne diyordu? “Kobani'ye selam ediyorum. Kobani'deki kardeşlerimin alnından öpüyorum” dedi. Altılı masa Ahmet Davutoğlu. iki yıl daha geçti, 2016 yılı oldu. 28:21 Pentagon gizlisi saklısı olmadan PKK'ya açık açık silah vermeye başladı. Bakın sadece o yıl yani sadece 2016 yılının rakamları açıklanmıştı bu haber olduğunda. Sadece bir yılda 1100 tır dolusu silah ve cephane gönderildi. Bir yıl daha geçti. 2017 oldu. 28:39 Barzani Ankara'ya geldi, 2017. Tarihte ilk kez Kürdistan bayrağı başkentimiz Ankara'da göndere çekildi. O sırada AKP Başbakanı Binali Yıldırım ne dedi Binali Yıldırım? Dedi ki “Kürdistan parlamentosu var. Kürdistan başbakanı var. E Kürdistan'ın kendine ait bayrağı da var. Elbette tanınır. Ne var yani bunda” yani.25 yıl önce Ankara'da Kürtçe konuşmasına bile izin verilmeyen, süklüm püklüm dolaşan Barzani, aynı Ankara'da artık bayrak çeker hale gelmişti. Saygı duymak lazım yani. AKP iktidarı içinde şu son 23 yıl içinde Barzani'nin sarayını biz yaptık. Evet. Türkiye yaptı. Türk müteahitler yaptı. Barzani'nin başbakanlık binasını biz yaptık. İçişleri Bakanlığı binasını, Kültür Bakanlığı binasını biz yaptık. Erbil Havalimanı, Süleymaniye Havalimanını biz yaptık. Kerkük Havalimanı'nı biz modernize ettik. Rahat rahat gidip gelsinler diye Türk Hava Yolları'ndan tarifeli seferler koyduk. Üniversitelerini, öğrenci yurtlarını, kampüslerini biz yaptık. İçme suyu şebekelerini biz kurduk. Toplu konutlarını biz diktik. Spor salonlarını biz yaptık. Alışveriş merkezlerini biz inşa ettik. Petrol tesislerini biz kurduk. Petrollerini, doğalgazlarını bizim sırtımızdan satsınlar diye kendi ellerimizle kendimize boru döşedik. Beş yıldızlı otellerini biz yaptık. Çatışmada yaralanan veya dağda hastalanan PKK'lıların ücretsiz tedavi edildiği hastanelerini biz yaptık. Tıbbi laboratuvarlarını biz kurduk. Amerikalılar işte az önce anlattım. Kafamıza çuval geçirdiler. Bordo bereli timimize kelepçe taktılar. Subayımızın kaburgasını kırdılar. Yerlerde sürüklediler. Esir tuttular. Ya teşekkür mahiyetinde Barzani bölgesindeki Amerikan üssü biz yaptık. Barzani bölgesindeki Amerikan konsolosluğunu biz yaptık. Barzani'ye kendi vatandaşımızın ödediğinin yarı fiyatına elektrik veriyoruz. Ampullü hükümetimiz sayesinde bunların kullandığı ampulü bile biz veriyoruz. Kanalizasyonlarını, arıtma tesislerini, sulama kanallarını, enerji iletim hatlarını, köprülerini, viyadüklerini biz yaptık. Duhok'la Zaho'yu dağın altından birbirine bağlayan tüneli biz yaptık. Ya kendi memleketimizdeki tünelleri, köprüleri Japonlara, İtalyanlara falan yaptırıyoruz. Barzani'nin tünellerini kendi ellerimizle yaptık. Erbil Kerkük yolunu, Erbil Duhok yolunu, Erbil Selahaddin yolunu, Divaniye Samava yolunu biz yaptık. Köylerinin içme suyu şebekelerini biz yaptık. Ya Barzani'nin babasına anıt mezar yaptık. Evet. 31:35 Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye'deki silahlı bölücü ayaklanmalara Barzani'nin babası asker göndererek, aşiretini göndererek destek veriyordu. Barzani'nin babasına biz anıt mezar yaptık ya. Evet. Barzani'nin babasına anıt mezar bile yaptık. Anıt mezarın camisi var, müzesi var, konuk evi var. Hepsini biz yaptık. Polis akademisi binasını biz yaptık. Banka binalarını biz yaptık. Et entegre tesislerini biz yaptık. Kapalı otoparklarını, alt geçitlerini, üst geçitlerini biz yaptık. Plazalarını biz yaptık. Ya sosyal yaşam gelişsin diye sinemalarını, tiyatrolarını, kültür merkezlerini biz yaptık. Oyun parklarını biz kurduk. Bakın İstanbullular çok iyi bilir. İstanbul'da eğlence merkezi Tatilya vardı. Ya Tatilya'yı bile söküp Barzani'ye gönderdik. 32:33 Erbil caddelerindeki Okaliptüs ağaçları savaş sırasında kurumuştu. Derhal biz devreye girdik. Sosyal sorumluluk projesi kapsamında para mara almadan palmiye ağaçlığını biz diktik. Barzani'nin çöpçülük işini biz yapıyoruz. Belediye binalarıyla birlikte caddelerin, sokakların, meydanlarının temizlik ve çöp toplama işini biz yapıyoruz. Biliyor musunuz? Bilin. İnsanın koltukları kabarıyor. Çöpünü topluyoruz. Bir ara paraya sıkışmıştı. Memur maaşlığını ödeyemiyordu. Aslın liderimizden istedi. Aramızda tabii paranın lafı mı olur? Barzani'yi kırar mıyız ya? Tiko para 2 milyar dolar gönderdik. Asın liderimiz kendisi anlatı. Bakın AKP iktidarı içinde şu son 23 yıl içinde bizim sayemizde Barzani 45 milyar varillik petrol rezervinin sahibi oldu. Üstüne oturdu. Barzani şu anda aniden aslında Dubai şeyhi gibi oldu. On mobil, Chevron, BP, Shell, Total gibi Batı’nın petrol devi şirketleriyle anlaşmalar imzaladı. Ortak oldu. 33:38 Netice, işte neticeyi gördük. Barzani Türkiye'ye geldi. Elleri tetikte böyle uzun namlı silahları olan üniformalı bordo bereli korumalarıyla şov yaparak geldi. Amerikan ordusu bu Barzani’yi himaye etmek için bizim elit birliğimiz bordo berelilerimizin kafasına çuval geçirdi, aynı Barzani Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile alay ederek bordo berili korumalarıyla geldi. Yani diyor ki sırtına ABD’ye yaslayarak, “bordo bereli öyle olmaz böyle olur” diyor. Yani kısa dedim ama uzun bir belgel oldu değil mi? Kısası da var aslında. Anlayana davul zurna saz, anlamayana sazı soksan az. Kimse kusura bakmasın. Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=TtBGgbgAVdY |
|
22 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |